10 Ekim 2010 Pazar

Merhabalar,
Çok uzun zamandır buraları ihmal ettiğimin farkındayım. Geçerli sebeplerim olduğuna emin olabilirsiniz. Yazmayı düşündüğüö konulardan bahsetmiştim fakat Erdal İnönü yazısından vazgeçtim. Çünkü herhangi bir blog da anlatılamayacak kadar özel ve güzel bir hayatı ben kendi derin olmayan bilgilerimle hırpalamak istemedim. Fakat spor kültürü yazısının üstünde önemle duruyorum. Çok uzun yazılabilecek bir konu olmasına rağmen, aslında işi çok uzatma peşinde değilim.


Cuma akşamı Almanya Milli Takımıyla bir maç yaptık. 3-0 gibi çok net bir skorla yenildik. Oynadığımız şey eminim ki futbol değildi. Fakat dikkat ettiyseniz gazetelerde konuşulan tek olay Mesut Özil'in gol sonrası sevinmemesi, niye Almanya Milli Takmını seçtiği vs.

İnsanın doğduğu yer mi yoksa doyduğu yer mi memleketidir diye bir söz vardır ülkemizde. Doğduğu, doyduğu, Mesut Özil olduğu, Real Madrid'e transfer olduğu bir ülkeyi Milli Takım olarak tercih etmesi niye yadırganıyor çözemiyorum. İşin içine siyasetçiler giriyor bir de. Mesut Özil'in şu hale gelmesinde bu ülke topraklarından ne gibi bir yarar çıkmış. Türkiye sınırları içinde futbol oynamışlığı bile olmayan, hiçbir kulüple uzaktan yakından alakası olmayan bir oyuncu hakkında sadece genetik mirası üzerinden nasıl böyle bir hak iddaa edebiliyoruz?

Gelelim başka bir bakış açısına. Almanya devşirme sistemini son yıllarda fazlasıyla kullanıo. Khedire, Mesut, Podolski vs. Ve bu saydığım isimler Almanya Milli Takmı'nı üst seviyeye taşıyorlar. Devşirme sistemi bizim ülkemizde çok çeşitli spor dallarında kullanılıyor. Bildizğiniz üzere atletizm de Elvan, basketbolda Ersan, futbolda Aurelio en bilindik örnekler. Peki masa tenisi şubemizin neredeyse baştan aşağo Çin'li sporcuların devşirilmesiyle oluşmasına ne diyorsunuz? Hiç bir başarımızı duydunuz mu peki masa tenisinde? İşte ben bu tip devşirmeye karşıyım. Evet Ersan bizi üst seviyeye taşıdı. Aynı şekilde Elvan da Alemitu Bekele de. Ama genç sporcularımızın önünü kesecek devşirmeleri sadece günü kurtarmak için neden kullanıyoruz? Bu ülke eğer bir Mehmet Aurelio yetiştiremiyorsa biz gerçekten yapmayalım bu işi. Necip Uysal neresinden bakarsan bak 2 tane Aurelio eder. Valencia da ilk 11 çıkan Mehmet Topal'ı görmeyen bir zihniyetten beklenmeyecek hamleler tabi ki.

Peki bizim sorunumuz ne? Çok açık ve net söylemeliyim ki bir spor kültürümüz yok. Bir haftasonunda kimse ailesini alıp öğlen bir voleybol maçına, akşam üstü hoş bir basketbol maçına akşamda futbol maçıyla gün geçiren bir yaklaşımımız yok. 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasında bildiğiniz gibi bütün biletler neredeyse satılıydı. Bizim maçımızın olduğu günde bizden önceki maçlar boş salona oynandı. Günlük kombinesi olanlar bu maçları izlemeye gelmediler. İşte sorun bu. Biz sadece taraftarız. Seyircilik, izleyicilik bize çok uzak kavramlar. Halbuki farkında değiller ki bu turnuvayı bu ülkede bir daha 40 seneden önce izleme şansları yok. Ama biz kazanmaya odaklamışız kendimizi. Hiçbirimizin aklında galbiyet dışında ne kazandık ya da kaybettiğimiz günlerde neleri kazanabildiği düşünmek yok. Dünya ikinciliği tarifsiz bir başarıdır. 2004'ten beri söylenen söz 2010 da istenilen başarı yakalanacaktı ve oldu.Önce buraya gelirken ki kayıplara bakalım. Sonrada bunda sonra olacaklara. Öncelikle Tanjevic göreve gelince gençleştirme hamleleri geldi. Barış Hersek, Hakan Demirel , Cenk Akyol gibi oyuncular 2010 da takımı taşıyacak iskelette ciddi roller üstlenecekti. Hakan Demirel çok büyük maçlarda ilk 5 çıktı, çok iyi süreler aldı. Barış Hersek aynı şekilde harika fırsatlar buldu. Fakat bu şampiyonanı kadrosunda yoktular. Tek sebebi sizce oyuncuların kendileri mi? Yani Milli Takımda ilk 5 çıkardığı bir oyuncuyu kulübünde kadroya almayan bir Tanjevicin hiç mi suçu yok? Ya da kadroya çağırıp her seferinde gönderdiği Cemal Nalga gibi bir ribaunt savunma gücünü neden hiç farketmek istemedi? Her ne kadar kötü bir sezon geçirse de 1 sene boyunca eline top almamış Kerem Gönlüm ve Ömer Aşık mı daha mantklı seçimdir yoksa Ermal Kurtoğlu mu?

Bakın sorun isimlerde değil, zihniyet, günü kurtarma telaşı. Son olarak birkaç branştan isimler yazacağım lütfen dikkat ediniz bu isimlere. Futbol: Anıl Dilaver, Onur Bayramoğlu, Okan Alkan, Furkan Özcal Basketbol: Enes Kanter, Deniz Kılıçlı, Görkem Sönmez, Furkan Aldemir, Birkan Batuk, Melih Mahmutoğlu, Erbil Eroğlu, Maxim Mutaf, Berkay Candan, Şafak Edge. Eğer bu saydığım oyuncular o yersiz devşirme ve yabancı hayranlığı baskısına maruz kalmazlarsa emin olun bu ülkenn spor tarihine adlarını yazdıracaklardır. Teşekkür ederim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder