10 Ekim 2010 Pazar

Kaç Zamandır Niye Yapmamışım?

Ortaokul,lise zamanlarımda yürümeyi çok severdim. Bazen uzun mesafeleri bile yürümekten keyif duyardım. Çünkü ayaklarım otomatik hamlelerle giderken ben aklımdan çok şeyler geçirirdim. Fakat Öss senesiyle beraber hayatıma katılan acele etme, bir yerlere bir şeylere yetişme durumu yürümekten epeyce uzaklaştırdı beni. Bir gün kavuşacağımız belliydi o da bu haftasonuna denk geldi.

Beşiktaş'tan evime dönüyordum. Serin, hafif yağmurlu, fazlasıyla puslu bir İstanbul günüydü. Otobüsle sahilden evime çıkarken bir anda bu havanın tadını çıkartmak geldi aklıma. Arnavutköy tarafında indim. Sahilde yürümeye başladım. Sanki o puslu hava , yağmurla beraber kokusunu değiştirmişti denizin. İyot kokusu gitmiş, deniz hasret kokuyordu. Eksik kalmış aşklar, ağızdan çıkamamış yutkunulmuş "Gitme" haykırışları vardı o kokuda. Arnavutköyden Bebek Sahiline gelene kadar her yerde aynı hasret kokusu vardı. Sahilde bir bankta oturup kitabımı, mp3 ümü ve bisküvimi çıkardım. Bu hasret kokusunu, yutkunulmuş aşkları, ya da başlaması umut edilen fakat cesaretsizliklere kurban gitmiş sevdaları unutmaya çalışıyordum. Aklıma gelmemelilerdi, doğru zaman değildi bu. Bu amaçla başladım okumaya. Haliçte Yaşayan Simonların son sayfaları geldikçe mp3 üm sanki bana inat en hassas şarkıları buldu ve kitabı bana o sahilde bitirtmedi. Beni ayaklandırdı ve tekrar yürütmeye başladı.Sahilde balık tutanlar, çaylarını demleyip içen emekli amcalar, onlar hep oradaydı. Misafir gibi hissettim kendimi ve onun utangaçlığıyla yüzümde naif bir gülümsemeyle geçtim yanlarından ta ki sevgilisinin gözlerinin içine baka baka şiir okuyan o çocuğu görene kadar. Bilerek mi seçti bilmiyorum ama bence İstanbul o banktan bir başka güzel. Oraya oturunca sanki diğer banklara hiç gerek yokmuş düşüncesine kapıldığımı hatırladım. Kim bilir belki onlarda bunun farkındalardı. Çocuk şiiri ezberlememiş, çalışmamış. O şiiri almış yüreğine harf harf, çizgi çizgi kazımış. Yanlarından geçerken duyduğum sözleri düşündüm, şiiri baştan sona bir kez daha düşündüm. Hani hasret kokusu duyuyordum ya yutkunulmuş "gitme" haykırışları... Ben birde söylenememiş aşk sözcükleri, insanın ağzından dolu dolu çıkan " seni seviyorum" lar duyuyormuşum. "Anlatamıyorum" derken çocuk aslında içinde ne ilan-ı aşklar, ne hayranlıklar ne fedakarlıklar haykırıyordu kim bilir. Emirgana geldiğimde bu şiiri okuyordum kendi kendime.



ağlasam sesimi duyar mısınız
mısralarımda
dokunabilir misiniz
göz yaşlarıma, ellerinizle

bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce

bir yer var, biliyorum
her şeyi söylemek mümkün
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum
anlatamıyorum

ORHAN VELİ KANIK


Umarım çok tatlı bir çift olmuşlardır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder