26 Temmuz 2010 Pazartesi

BAK YEŞİL YEŞİL

Kapat gözlerini; kimse görmesin,


Yalnız benim için bak yeşil yeşil,


Gözlerin kimseye ümit vermesin,


Yalnız benim için bak yeşil yeşil.




Seni öyle sevdim ölürcesine,


Tanrının yazdığı şiircesine,


İçimden geçeni bilircesine,


Yalnız benim için bak yeşil yeşil

http://fizy.com/#s/1aj0r5



Yorum yapmadan yayınlıyorum. Linkte bu şarkıyı en iyi söyleyen sese aittir...

15 Temmuz 2010 Perşembe

Mehtap








Bugün kafamda kurguluyordum ne yazmak istediğimi? Bir yakamoz yazısı yazacaktım. Fakat tamamıyla rastlantı sonucu bir sohbette öğrendim ki yakamoz denilen şey bir deniz canlısıymış. Bu deniz canlısının yaydığı ışıktan esinlenmişiz.Çok derin anlatımları olan ve karşılaşılması güç bir durummuş. Ay ışığının denize vurması diyerek biz bu kelimyi doğal olarak hayvanı da harcamışız. Ay ışığının denize vurmuş ve buram buram huzur kokan görüntü ise mehtaptır. Ben yakamoz hakkındaki bu hataları bilmiyordum o yüzden bu bir mehtap yazısı olacak...

Mehtap, aydan denize yansıyıp sanki uçsuz bucaksız giderken, ters istikamette de insanın içine işler. Öyle bir huzur verir ki uzaktaki sevgiliyi nerde olursa olsun o ışık gibi süzerek yanına getirir. O parlaklığıda belki bu kavuşturmaya vesile olmanın verdiği gururdandır. Çünkü herkes yakamozun tam yansıdığı yerde olduğuna inandırır kendini. Çünkü sevgili kaç kilometre uzakta olursa olsun ondan geriye kalmış,tanıdık bir mutluluk var orada. Kumlara oturup, belkide geriye doğru yaslanıp düşünmek,hayal kurmak ve hatta o hayallerin gerçekleşme ümidiyle dolmak ,gecenin o saatinde sevgiliyi düşünmek... Kısacası umut etmek.













Buluşma yeridir o mehtap. Verilmiş sözlerin gerçekleştirildiği yerdir. Hiç olmazsa onu veya hatıraları anmak için bir buluşma noktasıdır. Şerefine içilen soğuk bir biranın mezesi de olsa bu hatıralar aslında seni oraya getiren en büyük unsurdur.

O mehtabı kendine zehir etmemekte önemlidir. Düşünmeyide, sevgiliye yanında hissetmeyide,hatıraları dinlemeyide kendi içinde yapacaksın. Kimse bilmeyecek senin ne düşündüğünü. Sana ve kendi içindekine özel olacak o mehtap. Sadece sen istediğin için orda var tatminini yaşamak için. Doğaya hükmedemeyiz fakat ricamızı kabul ettirmiş gibi görebiliriz.













Yazıyı bitirirkende bugün çok değer verdiğim bir insann blogunda gördüğüm ve çok sevindiğim bir efsanenin harika şarkı sözleriyle bitireceğim.



MEHTAPLI GECELERDE


Mehtaplı gecelerde hep seni andım ah


Belki gelirsin diye boş yere yandım ah


Yeter Allah’ım yeter çektiğim çile ah


Belki gelirsin diye boş yere yandım ah

Müzeyyen Senar

13 Temmuz 2010 Salı

Hiç düşünmediğim bir yazıydı aslında.. Çünkü yazması güç birşey... Herkesin hayatında var olan ama yapması da göğüslemeside zor bir konu. Yalan!... Belki daha ağırı aldatılmak. Aslında bana yazdıran kavramın adı" yalanı,yalanla örtmek". Merak etmeyin ilk defa yaşamıyorum. "Canım" dediklerimden defalarca ve yıllarca gördüm bunu. Öyle ağır ki insanın en canından en kendine idol belirlediğinden bunları yaşamak, daha beteri yok dedim hep. Her zaman daha beteri de oldu. Küçük yalanlara bile tahammülüm kalmadı. Hiç mi yalan söylemedim ya da söylemiyorum? Elbette söylüyorum. Ama kimseye umut dağıtmıyorum, çocukluğunu boş beklentilerle şekillendirmiyorum. Ve artık gözünü benden kaçıran, mimikleri değişen herkesin yalanını çözebiliyorum. Öyle iyi bir özellik falanda değil emin olun. Çünkü haykırmak istiyorum " Yalan söyleme" diye ama çıkmıyor ağzımdan. Dedim ya benim bi tarafım bu yalanlardan öyle çekti ki artık benden koptu. İçtiğim suyu bile yaşan düşünüyorum orada. Ve oradan koptukça kendimi diğer tarafıma adadım resmen. Ömrümü vermeye de hazırdım. Bütün planlarımı,hayallerimi onlarla büyüttüm. Her artık benden buraya kadar dediğimde hep bi ses vardı kulağımda "Vazgeçme"... Vazgeçemiyorum. Ama oradan gelecek en küçük darbeleri bile kaldıramıyorum. Benim çocukluğumu bir boş hayale hayale döndüren yalanı oradan duyunca... İşte o zaman kaldıramıyorum. Ve dedim ya yalanı yalanla örtmek " Ben artık yokum bu oyunda" mızıkçılığını yaptırıyor bana. Çünkü oyunda herkes hile yapıyor. Ben hep ebe ama onlar saklanmıyorlar. Arkamı dönmemi bekliyorlar. Sonrası hüsran...

Ben artık yokum... Tek olmak en iyisi en yalansızı. Yalnızlıkta bile yalan vardır. Ama ben tekim... Çünkü benim tutunacak her dalim yapraklarını yalanlarla örtüyor... Haydi eyvallah...

1 Temmuz 2010 Perşembe






Tarihimizin en utanç verici günlerinden biriyle ilgili bir şeyler yazmak istedim.Önce olayı özetle anlatacağım; sonrada kendi yorumumu,düşüncelerimi ekleyeceğim…


Sivas Katliamı, 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin yakılarak içinde bulunan 35 yazar,ozan ve 2 tane de görevlinin katledilmesidir. Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında, aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu pek çok sanatçı ve fikir insanı dönemin Sivas valisi’nin özel davetlisi olarak bu kente geldi. Kültür Merkezinde başlayan kargaşa büyüyerek Hükümet Meydanı’na kadar taştı. Hükümet Konağı’nı taşlayan grup Madımak Oteli’nin önüne gelerek sloganlarla arabaları ateşe verdi ve oteli taşlamaya başladı. Daha sonra perdeler tutuşturularak ve alt kattaki mobilyalar yakılarak otel ateşe verildi. Asım Bezirci,Nesimi Çimen, Metin Altıok’un da içinde bulunduğu 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aziz Nesin’in de dahil olduğu 51 kişi ise kendi çabalarıyla kurtulmayı başardılar. İtfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin, merdiven trabzanındaki görevli tarafından darp edilip, merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan azgın kalabalığa doğru itildi. Başından yaralanan Aziz Nesin linç edilmekten son anda kurtuldu.
Olaydan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190'a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124'ü hakkında "laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma" suçlamasıyla dava açıldı,geri kalanlar serbest bırakıldı. 26 Aralık 1994'te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15'er yıl, 3 sanık hakkında 10'ar yıl, 54 sanık hakkında 3'er yıl, 6 sanık hakkında 2'şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Yargıtay’a gitmeler, karar bozmalar ve tekrar yargılamaların sonucunda 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına[8] mahkûm edildi. 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi. Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33'e düştü. Haklarında tutuklama kararı bulunan sanıklardan, başta Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak olmak üzere sekiz kişinin Almanya ve Suudi Arabistan'a sığındıkları öğrenildi. Davada kilit isim Cafer Erçakmak hiç yakalanamadı. Sivas katliamı sanığı Muhammed Nuh Kılıç'ın yıllardır Almanya'da Mannheim'da eşi adına açtığı dönerci dükkânını işlettiği ortaya çıktı".












Olayın özünü,yargılama sürecini falan anlattık. Şimdi asıl anlatmak istediğime gelmek istiyorum.Hiç öyle tanıdığınız isimler geçmiyor değil mi olayda suçlu olarak? Fiilen suçu olmayabilir tabi kimsenin ama birkaç söz yazacağım, bakalım hangi zihniyetin sonuçlarıymış bunlar. Aziz Nesin’in dediği gibi: “Savcı beni oturtmuş sorular soruyor. Benden beni iten itfaiye erinden şikayetçiyim,kafamı yaran o çember sakallıdan şikayetçiyim dememi bekliyor. Böylece figüranlık oyunu tamamlanmış, oynanan oyun bitmiş ve perde kapanmış olacak. Ama benim derdim, bu kanlı senaryoyu yazmış olanlarla. Bu senaryoyu kim yazdı?"
Şimdi tanıdığınız siyasetçilerin veya devlet adamlarının bu konu hakkındaki yorumlarını, bağlantılarını yazacağım.















*Sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti.


*Kenan Evren: “Gereksiz bir konuşma sonunda çıkan olay, solcularla dinciler arasındaki çekişmeye dönüşüyor. Bunu önlemek lazım. İnsan dinsiz olabilir. Ama bunu ilan etmenin gereği yok."


*Süleyman Demirel: “Halkla polisi karşı karşıya getirmeyin. Olayda ağır tahrik var. Çatışma yok. Otel yangınında can kaybı var.”


*Dönemin başbakanı Tansu Çiller: “Otelin etrafını saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır. Ölenler de çıkan yangın sonucu boğularak ölmüştür."


*Mesut Yılmaz: “Bir futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi"













Pek bir şey söylemeye gerek yok sanırım. Bu iş Sünni-Alevi çatışması değildir. Bu katliam, bu vahşet ülkenin aydınlarını, olduklarının dışında gösterip hedef haline getirme, bu gerilimden kendi siyasetlerine malzeme çıkarma, bu kutuplaştırmayı çıkarlarına hizmet eder hale getirmektir. Kimse bu işin devlet desteği olmadan yapıldığını söyleyemez. Polislerin bu vahşete 10 saat boyunca müdahale etmemesi, yukarıda söylenen sözler, “Sivas laiklere mezar olacak”, “Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta yıkılacak” sloganlarını kendilerine paravan yapıp ilgiyi başka yöne çekip kendi istediklerini yaptırma vahşetidir. 2 Temmuz 1993 bu ülke için bir utanç günüdür. 17 yıldır müze yapılmayan Madımak Oteli, bu vahşeti yaratanlar kadar kendisini lokanta yapanları da affetmeyecektir…


Sezen Aksu Pardon




Pardon, bakar mısınız ?
Tanışmışmıydık ?
Sevmişmiydim ben sizi hiç ?
Sevişmiş miydik?
Pardon daha önce konuşmuşmuyduk ?
Yürüyüp çıkmazlarda yorulmuşmuyduk ?
Yüzünüz ne kadar da aşina !
Avucumun içine alıp öpmüş olabilirim
Gözünüz öyle uzak bakmasa
Sizi tanıdıgıma yemin ederim
Peki bu şarkıyı hatırlar mısınız ?
Pardon bakarmısınız ?
Adınız neydi sizin ?
Baş harfini gögsüme
yazmıs olabilirim
Pardon daha önce nerdeydiniz ?
Geçtiginiz yollara düşmüş olabilirim
Yüzünüz ne kadar da aşina !
Avucumun içine alıp öpmüş olabilirim
Gözünüz öyle uzak bakmasa
Sizi tanıdıgıma yemin ederim
Peki bu şarkıyı hatırlarsın







Aslında defalarca dinlediğim bir şarkı. Neredeyse her Sezen Aksu şarkısı gibi çok beğendiğim bir eserdi. Bugün ilk defa zihnimde hayal ederek dinledim. Çok yaşanmışlığa dokunan bir şarkıymış meğer.Sevdiğinin yüzünü ellerinin arasına alıp öpmüş olabilmek, belki de bunu içten yaşamayalı çok olduğu için ilk bu sözler çarptı. Fakat sonra en içten bunu yaşadığın gözlerin çok zaman sonra karşılaşılınca öyle uzak baktığına şahit olmak, avuçlarınızda onu hissedememekten daha beter. Hiç unutulmaz zannettiğim hatıralar beni hala yorarken, meğerse o çoktan atmış zihninin en köşelerine. Bütün köşelerinde bir zamanlar benim olduğum zihninde sadece bir köşe. Bu bir “unutamama” yazısı değildir; sadece hatıraların değer oranıdır benim gözümde. Ben çok hatırladığım için ben unutamadım gibi bir sonuç çıkartılamaz sadece yaşarken söylenenler orada kalmış. Bir dost bile olunamamış, herhangi biri olmuşuz birbirimizin içinde. Böylesiymiş belki de en iyisi. Ama öyle uzak bakmasaydı, onu tanıdığıma yemin edebilirdim…

http://fizy.com/#s/1agvxy